31 Ocak 2025

Bolu Sağlık Haberleri – Güncel ve Doğru Sağlık Haberleri

“Ekonomi, spor, teknoloji, magazin ve güncel sağlık haberlerinde doğru ve hızlı bilgiye ulaşın!”

Muhalefetin amiral gemisini batırma operasyonu

Bu kez ‘dalga’ bizim kanalın duvarlarına vurdu. Dalga demişken… Eskiden bir su birikintisindeki çalkantıyı ifade eden bu sözcük 2007 yılındaki Ergenekon Davası’ndan beri hukuk terimi olarak da kullanılıyor. Birbirini takip eden operasyonlara dalga ...

“`html

Dalgaların Yeniden Yükselmesi: Siyasi Çalkantılar ve Halk TV Üzerindeki Gölge

Görünüşe göre bu kez ‘dalga’ bizim kıyılarımıza ulaştı.

Dalga kelimesi, daha önce su birikintisindeki hareketlenmeyi ifade etmek için kullanılıyordu; fakat 2007’deki Ergenekon Davası’ndan itibaren hukuk alanında bir terim haline geldi. Artık, ardı ardına gelen operasyonlar için ‘dalga’ tabiri geçerli.

Bir dönem geride kaldı sanılan bu politik çalkantılar, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na atanan Akın Gürlek ile birlikte yeniden gündemimize girdi.

Her pazartesi sabahı, hangi muhalifin sıranın kendisine geleceği kaygısıyla uyanıyoruz.

Halk TV, daima hedefteydi ve kapımıza gelmek için bahane arayışı içindeydiler.

Ekrem İmamoğlu’nun yargı süreçlerinde sıkıntılı bilirkişi raporlarına imza atan S.B. ile gerçekleştirdiği röportaj, bu operasyonun bahanesi oldu.

Adliyenin Yedinci Katı

Beş arkadaşımızın savcılığa ifade vermek üzere gittiği çarşamba günü, İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde bulundum. Adliyenin yedinci katında pek çok gazeteci, milletvekili ve hukukçu bekliyordu.

O an kafamda bir ışık yandı.

Bu katın Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu’na ait olduğuna dair bir kuşkuya düştüm.

Çevremdekilere “Yanlış mı hatırlıyorum” diye sorduğumda, aldığım cevap “Evet, öyle” oldu.

Üstelik ifadeleri alan savcı, yıllar sonra ‘uyandırılan’ Gezi Parkı soruşturmasına da bakıyormuş.

Peki, ama arkadaşlarımızın terörle ya da örgütlü suçlarla hiçbir ilgisi yoktu ki!

İki ana suçlama var:

  • Konuşmaların kayda alınıp yayınlanması.
  • Yargı görevlisini etkilemeye teşebbüs.

Bu iddialar, Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu’nun kapsamına girmiyor.

Eğer bu konuda bir dava açılacaksa, ağır ceza yerine asliye ceza mahkemesinde ele alınmalı.

O halde neden Halk TV’nin soruşturmasını Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu yürütüyor?

Çünkü muhaliflerin hedef alındığı her siyasi soruşturma, neredeyse terör ve örgütlü suç sınıfında değerlendiriliyor. Muhaliflerin boşanma, miras ya da alacak-verecek davaları bile ağır ceza mahkemelerinde ele alınıyor.

Bu durum, düşman ceza hukukunun bir başka versiyonu olarak karşımıza çıkıyor.

İmamoğlu da aynı katta ifade verecek. Başsavcı Akın Gürlek’i tehdit etmek ve bilirkişiyi hedef gösterme suçlamalarıyla karşı karşıya kalan İmamoğlu, bu durumu şaşkınlıkla karşılayarak şöyle dedi:

“Terör savcısı benden ifade alacak. Hangi kimlikle benden ifade alacaksınız?”

Sevgili Ekrem Bey!

Hangi kimlikle olacak? Sizin muhalif kimliğinizle.

Suç Değil, Görev

İmamoğlu, bu süreçte anladı ki…

İktidar sahipleri, hukuk kurallarına ve ceza yasalarına bağlı kalmazken, muhalifler hem kanunlarla belirlenen yükümlülüklere tabi tutulmakta hem de yasa dışı yaptırımlara maruz kalmaktadır.

Halk TV’nin yaşadığı durum, işte bu çifte standartın bir yansımasıdır.

Bilirkişi S.B. ile yapılan söyleşinin izinsiz yayınlanması meselesi, Türk Ceza Kanunu’nun değil, belki Basın Konseyi’nin yetki alanına girer. Gazetecilik etiği ile ilgili bir tartışmaya dönüşen durum, Halk TV çalışanları olduğu için terör suçuna dönüşüyor.

Ortada bir suç yok; burada yalnızca gazetecinin görevini yerine getirmesi söz konusu.

İmamoğlu tarafından her soruşturmasında suçlanan bilirkişi, bu süreçte Pehlivan tarafından aranıp yanıt buluyor.

Pehlivan, kimliğini gizlemiyor, direkt bilgi alıyor. S.B., tüm sorulara yanıt verirken Halk TV’yi ve İmamoğlu’nu suçluyor. Halk TV Program Müdürü Kürşad Oğuz, kaydı Genel Yayın Yönetmenimiz Suat Toktaş’a ulaştırıyor ve hemen yayınlıyor.

Kayıt, olduğu gibi aktarılırken, S.B.’ye yanıt hakkı da tanınıyor.

Ne bilirkişi görüntüsü ne de adresi veriliyor.

Bu çaba, zamanla yarışan bir haber kanalının mesleki aşkı olarak övülmesi gerekirken, ağır bir şekilde cezalandırılıyor.

OHAL Devam Ediyor

OHAL’in resmi olarak kaldırıldığı 2018 yılından sonra bile, muhalifler için bu durum fiilen sürüyor.

Savcılık, Halk TV binasında ifade vermek üzere başvuran Barış Pehlivan’ı gözaltına aldı.

Seda Selek, evinde polislerin olduğunu spor salonunda öğrendi ve hazırlanmak için kapıda kıskıvrak yakalandı.

Serhan Asker, TBMM çıkışında gözaltına alındı.

Suat Toktaş ve Kürşad Oğuz, bir gün sonra Halk TV binasından alındı.

Kaçmadılar; dahi çağrıldıkları an savcılığa gitmeye hazırdılar. Kayıp kanıt yoktu.

Aksine, bilirkişi S.B.’nin şikayeti bile henüz alınmış değil, hem de bu suç şikayete tabi olmasına rağmen!

Çünkü asıl amaç, Halk TV’yi sarsmak ve muhalif medyanın itibarını zedelemek.

Halk TV’nin sahibi Cafer Mahiroğlu’na diz çöktürmek.

Ancak bunu başaramadılar.

İzlencelerimiz, Halk TV binalarında ve adliye önünde kendiliğinden toplandı. Ülkenin dört bir yanında destek gösterileri yapıldı.

Dört arkadaşımız serbest bırakıldı; ancak Suat Toktaş tutuklandı.

Toktaş, muhalefetin sesidir; yalnızca konuşmaların kayda alınması ve yargı görevini etkilemeye çalışmakla suçlanan tek mahkum konumundadır. Eğer başka biri varsa bile, onları Silivri F Tipi Cezaevi’nde göremezsiniz. Toktaş, ceza üst sınırı yedi yıl olan bu suçlardan dolayı tutuklandıysa, bu durum sadece Halk TV’yi yönetmesi yüzündendir.

Militan Hukuk

Mahkemede Toktaş, “Gazetecilik faaliyetimin siyasi bir yargılama haline getirildiğini düşünüyorum” ifadesini kullanırken, bu oldukça isabetli bir tespit.

Cumhur İttifakı, 2023 seçimlerinde elde ettiği %52’lik destekle yerel yönetimleri kaybetmeye başladı. Erdoğan, şu an azınlık oylarıyla yönetiyor.

İlk erken seçimde kaybetmesi kaçınılmaz gibi görünüyor.

İktidarını sürdürmek adına, militanlaştırdığı yargı ve devletin gücünü kullanıyor.

Transferler aracılığıyla TBMM’de 360 sandalye hedefleyip ülkede erken seçimle adaylığını güvence altına almak istiyor. Bu kapsamda, muhalefet ve potansiyel cumhurbaşkanı adaylarına, ayrıca medya üzerinde sürekli dalgalar yaratıyor.

AK Parti, alternatif bırakmadan…

Erdoğan, rakipsiz kalmayı amaçlıyor.

En kötü senaryoda, sadece yenebileceği bir rakiple yarıştırılmak isteniyor.

Serbest seçimlerin fiilen ortadan kaldırıldığı bir ortam yaratılıyor.

Cumhurbaşkanı, dilediği kadar aday olabilen, rakipsiz girdiği seçimden %86 gibi oranlarla çıkan bir Orta Asya ülkesine dönüşme hayali kuruyor.

CHP’li belediyelerin terör ve rüşvetle ilişkilendirilmesi; DEVA Partisi’ne kayyum atanması; Ümit Özdağ’ın tutuklanması; İmamoğlu’nun sıkıştırılması ve Halk TV’ye baskı yapılması, tüm bunlar buna işaret ediyor.

“`